SÜREKLİ KARŞILAŞTIĞIMIZ VE BİZİ SİNİR ETME YETİSİNE SAHİP İNSANLAR
Yazıma “İnsan”
kelimesinin sözlük anlamıyla başlamak istiyorum. “İnsan” kelimesi sözlükte
“Düşünce ve konuşma yetisine sahip, huy ve ahlak yönünden üstün nitelikli
bilinçli canlı.” olarak geçmektedir. Peki, ama bu yazılanların ne kadarının
içini doldurabiliyoruz? Bu tanımlar bize nasıl uyuyor! Tamam, ilk kısım doğru,
ondan bahsetmiyorum zaten. Asıl önemli olandan, yani ikinci kısımdan
bahsediyorum. Hani şu “…huy ve ahlak yönünden üstün nitelikli…” olan
kısım. Hah! İşte takıldığımız nokta burası. Maalesef bunların içine doldurmakta
sıkıntılar çekiyoruz. İnsan yapısı gereği hata yapar, ama hatasında ısrar
etmez, etmemeli! Hatasını anlayıp, hatasından geri dönmeli. Ne yazık ki birçok
sebepten dolayı insanlara ya da insanlarımıza “Laf anlatmak” mümkün değil.
Senin derdini dinlemedikleri gibi, kendi dertlerini anlatmaya da doyamıyorlar.
Hal böyle olunca iletişim problemleri ve yanlış anlamalar gitgide çoğalıyor.
Zaten, sevip sevmediğimiz insan tipleri de burada ortaya çıkıyor.
İnsanlar
yapıları gereği birbirlerinden benzer ve farklı özellikler taşımakta. Bizler
kendimiz gibi düşünen, kendimiz gibi hareket eden insanları kendimize yakın
görürüz ve arkadaşlıklar kurarız. Ama bazı insanlarda vardır ki, bir türlü
anlaşamayız. Ne yaparsak yapalım “Yıldızımız” bir türlü barışmaz. Beraber bir
yerde vakit geçirmemiz (Tabiri caizse vakit öldürmemiz) gerekirse
mümkünse hiç “Onların” olduğu tarafa bakmayız. Hatta yolda görsek,
karşılaşmamak için yolumuzu değiştiririz. Ama hayatın bir cilvesi olsa gerek ne
kadar uğraşırsak uğraşalım onları kendimize çekmeyi başarırız. İyi hoş ama ya
karşı taraf hiç halden anlamıyorsa diyeceksiniz. O zaman yapacak bir şey yok. [Çin işkencesine
hoş geldiniz.J] Bu tip
insanlarla uğraşmak maharet ister. Öyle kolay kolay istediğiniz kalıba
sokamazsınız. Böyle sıkıntılı insanlardan bir kısmını örneklendirmek istiyorum.
Bahsetmek istediğim insan tipleri “Konuşurken insanı strese sokanlar”
familyasına ait. Bu familyayı genel olarak 3`e ayırırsak:
1.si “Çok Konuşan Ama
Seni Konuşturmayanlar”:
Bu tür
insanlarla (Tabi ki de zorunlu olarak) yaptığımız en ufak
muhabbetlerimiz bile zehre dönüşebilir. Önce selamlaşırız sonra da “Lütfen
konuşma daha fazla uzamadan şuradan sıvışayım.” deriz ama nafile. [Bir kere yağmura
yakalanmışızdır artıkJ.] Onlar
konuşurken, düşüncelerine ya da söylediklerine her ne kadar katılmasak da,
“Ulan şimdi bir şey söylesem bu seferde söylediklerimi açıklamak için daha
fazla konuşmuş olacağım.” der ve susarız. Bu sefer bizim dinlediğimizi
görünce(!) [Herhalde
bu hayatlarında bir ilk olsa gerekJ] daha çok anlatmaya başlarlar. Sürekli yerlere
davet ediliriz. Ha, bir de “Yok, hayır, olamaz” gibi sözler onların lügatinde
yoktur. Onlardan kurtulmamızın en kısa yolu kesin olmayan kısa cevaplar verip,
konuyu kestirip atmaktır.
2.si “Hiç Konuşmayıp
En Olmadık Yerde konuşanlar”:
Bu tip
insanlar için fazla bir şey söylememe bile gerek yok. [Bu tip insanlar
akşam mesai çıkışı trafiğinden bile daha sinir bozucu olabilirlerJ.] Her zaman
fikirlerini sorarsınız, “Aman ilk Ona soralım da sonradan bir şey çıkmasın.”
dersiniz ve sonunda konuşurlar, ancak konuşmalarıyla birlikte nakavt oluruz. [Geçmiş olsun
yine yapacaklarını yaptılar ve ters köşe oldukJ.] Tam tersi de olabilir konuşup
konuşup en olamadık yerde de susabilirler. Her ne kadar onlardan destek
beklesekte ağızlarından bir cümle bile alamayız. [İşte dolu da geldiJ…] Uygulanacak en
iyi çözüm bu tip insanların nasıl davranacağını hesaplamamak olur. En azından
herhangi bir beklenti içine girmeyiz olur biter.
3.sü “Her zaman
Konuşanlar”:
[Yazarken bile sinirlerim bozulduJ.] Bu tip insanlar ağızlarını makine gibi
kullanır ve sürekli çalıştırırlar. Her konu hakkında fikirleri, her uzmanlık
gerektirecek işler hakkında bilgileri vardır. Bir çeşit “Google” dırlar
kendileri(!). Onlar için her en ufak mesele bile saatlerce konuşulabilir. Bu
kişiler de kendi içlerinde iki kısımdır:
A) Kendi istediğimiz ya
da konuşmaktan zevk aldığımız bir konuyu açığımız ve muhabbete devam ettiğimiz
gruptur. [Zararsızdırlar,
ama yan etkileri vardır. Bkz: Baş ağrısıJ.] Böylelikle en azından bizde muhabbete dahil
olabiliriz.
B) Konuşmak istediğimiz
konuyu bir türlü açamadığımız sadece, kendi gündemlerini konuşturan ve dinlettirenler(!).
İstediğimiz kadar konuyu değiştirmeye çalışalım nafile! Ne yaparsak yapalım
fayda vermez. [Ve şimşeklerde
çaktıJ…] Bu tip
kişilerden de kurtulmak (Yani konuşmayı devam ettirmemek) istiyorsak, devamlı
olarak “evet, hıhı, tamam, tabi ki de” laflarını tekrarlamalıyız. Belki de bir
süre sonra dalga geçtiğimizi anlar ve susarlar. [Ne yapalım siz
istedinizJ.]
Sonuç Olarak:
Tavrımızı kesin
belli ettiğimiz zaman, karşımızdaki insanlar da bize uyum sağlayacaklardır.
Konuşmalarımız, muhabbetlerimiz buna göre şekillenecektir. Zaten daha da
anlamazlarsa yapacak pek fazla bir şey yok. Bu tür kişilerle nasıl baş
edileceğini artık öğrendik. Eminim ki bu yazılanlar dışında da birçok formüller
mevcuttur. Sadece birkaç çözüm bulamaya çalıştım. Bu yazdıklarım benim
gözlemlediklerim. [Sizler
daha farklı çözüm yollarını çoktan bulmuşsunuzdurJ] Ben yazarken
çok keyif aldım, umarım sizde okurken keyif almışsınızdır.
Not:
Bu
yazıyı kaleme almamdaki neden, birileriyle dalga geçmek veya birilerini
aşağılamak değildir. Sadece bu tiplerdeki insanlar aramızda yaşamakta ve bazen
gerçekten sinirimizi bozabilmekte. Zaten içimizde olan bir durumun altını
çizdim sadece.
Gördüklerimi,
yaşadıklarımı, gözlemlediklerimi, içimden geçenleri ve düşüncelerimi sizlerle
paylaşmaya devam edeceğim… Saygılarımla.
Yorumlar
Yorum Gönder