ÇARESİZLİK SOKAĞI

   Hayatta her türlü duyguyu üç aşağı beş yukarı hepimiz yaşamışızdır. Hayatta birçok tecrübelerimiz olmuş, birçok dersler çıkarmışızdır. Ama bazı duygular da vardır ki, etkisini bir türlü üzerimizden atamayız. Bahsettiğim bu duygular pek içimizi açmayacak türden olanlardan. Bu duygular bizi sarıp kucaklar ve bırakmaz. Hatta içten içe garip bir şekilde zevk bile alırız.

   Nasıl yani? Şöyle ki, acı çeken bir insan arabesk türü müzikleri dinlemeye meyleder. Ve acısı geçse bile o müziği dinlemeyi bırakamaz. Hatta bazen acısını tazelemek ya da o acıyı yeniden iliklerine kadar hissetmek için o müziği tekrar tekrar dinler. Ve bundan içten içe zevk alır. İşte bu örnekte olduğu gibi, üzerinde durmak istediğim bir duygu da "Çaresizlik Duygusu."

   Demiştik ya, insan birçok duyguyu yaşar ve tecrübe eder diye, işte bu duygu da onlardan birisidir. Ama çaresizlik tek başına gelişen bir duygu değildir. İnsan çaresizliği yaşamadan önce, içinde hissetmesi gereken, onu dibe kadar sürükleyecek olan bazı duyguları da yaşamalıdır.

   Mesela öfke, mesela affedememe, mesela bir meseleye çözüm bulamama gibi. Yahu sonuncusunu anladık da, ilk ikisi ne alaka derseniz hemen açıklıyorum.

   Çok sevdiğiniz, değer verdiğiniz ve daha da önemlisi onu anladığınız, onun da sizi anladığı kimse sizi sinirlendirse ne yaparsınız? Çok basit bir iki bir şey der ama daha ilerisine gidemezsiniz. Çünkü neden öyle davrandığını bildiğiniz, tüm davranışlarını ezberlediğiniz kişiye nasıl kızabilirsiniz ki? Aynı şekilde onu nasıl affedebilirsiniz? Çünkü O'da sizi seven, sizi anlayan, sizin davranışlarınızı bilen birisi. Peki, bu olaylar birkaç defa olsa? Yani ortada bir yanlış var, ama herkes haklı, bir türlü orta yol bulunamıyorsa ne yapmak gerekir? Ayrılmakta istemiyorsun. O zaman yapacak tek bir şey var, maalesef içine atmak. Evet, elin kolun bağlı, çaresizce durmak.

   Önce alışamazsın, içinde fırtınalar kopar. O heybetle birçok kararlar alırsın. Ancak uygulamaya geçmek istediğinde ayakların yere çivilenir, dilin damağına yapışır, belki de gözlerin nehir olur da taşar. Çünkü hiçbir şey yapamayacağının farkına varırsın. Sanki felç geçirmiş gibi bakmakla yetinirsin. Sadece bakmakla... Daha kötüsü nedir? Bu duyguya bir kere kapıldın mı, bir daha eline fırsat geçse bile hareket edemezsin. Kendine inancın kalmamıştır ki bir kere. Bu çaresizlik mereti bağlar seni kendine. Bozuk plakta ki bir müzik gibi tekrara girersin.

   Peki, yok mu bunun bir çaresi? Yok mu bundan kurtulma yolu? Tabi ki de var. Derdin olduğu yerde derman da vardır. Ama uygulamak cesaret ister. Daha önce yapmadığın veya yapmak istemediğin bir şey! "Kalp kırmak" ve "Tüm dünyayı karşına almak." Kısacası (ya da kibarcası diyelim) "Değişmek" gerekiyor. Nasıl, ne ölçüde, ne kadarını bilmem. Sadece değişmek gerek. Bu değişime de alışkanlıklarından, zevklerinden ve arkadaşlarından başlayacaksın. Çünkü birsi değişince ister istemez hepsi değişiyor. Eğer bu halde çaresizsen, elinden bir şeyler gelmiyorsa, içinde bulunduğun her şeyi değiştirmen gerek.

   Kolay değil farkındayım. Zaten kendimde uygulamış değilim. Yukarda da dediğim gibi insan bir duyguya alışınca (iyi ya da kötü fark etmez) onu kolay kolay bırakamıyor. Hatta ondan garip bir zevk bile alıyor. Tüm bu değişimleri göğüslemek zor gelirse, içinde bulunduğun duruma ayak uyduruyorsun. Bu değişim dediğimiz "Mahluk", çok enerji (güç) tüketen bir şey. Gündelik işleri bile düşük enerjiyle yapan bir kişi için altından kalkamayacağı bir yıkımla sonuçlanabilir.

   Ama böyle bir duyguyla, böyle bir eziklikle de yaşamak mümkün değildir. Ne olursa olsun, icabında her şeyi karşına bile almakla da olsa, direnç göstermek lazımdır. Bu durumun devamı daha kötü şeylere kapı aralayabilir. Birçok kişiden olumsuz sözler duyabiliriz. Birçok huyumuzu (daha iyisiyle) değiştirmek zorunda kalabiliriz. Ama yapmalıyız. En azından yapmadığımız için değil de, yaptığımız için pişman oluruz(!). vesselam.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ZERMEKTUP - KUTLU YALNIZLIK

ZERMEKTUP - SERÇE

BÜYÜK İNSANLAR KÜÇÜK DERTLER