KENDİMLE HESAPLAŞMA



 Yazıma bir teşekkür ile başlamak istiyorum. Teşekkür ederim hayatıma kimler girdi kimler çıktıysa, acısıyla tatlısıyla ne olaylar yaşadıysam teşekkür ederim. Bu süreçlerden geçmem, bu sıkıntıları yaşamam, bu insanlarla tanışıp kimisiyle beraber yürümem kimisiyle de yollarımı ayırmam gerekiyormuş ve iyi ki de böyle olmuş. 

 2018 senesinin ortalarına doğru hazırlık sınıfında okurken aynı zamanda vaktimi boşa harcamamak istiyordum. Çünkü 2 sene İstanbul`da açık öğretim okumuş ve aynı zamanda bir vakıfta derslere katılmıştım. Daha sonrasında Dikey Geçiş Sınavı ile Sivas`a gelmiştim. İstanbul ile kıyaslandığında tabi ki küçük bir şehir olarak kalıyor Sivas ama memleket Kayseri olunca hemen alışıyorsun işte. Velhasıl Kitap Okuma Kulübü gibi birkaç kulübe katıldım. Bunların içerisinde katıldığım bir kulüpte Dergi Kulübü idi. Dergi çıkaramadık ama kendimizi geliştirmek için çalıştık. Kendi yazılarımızı ve başka meşhur yazarların yazılarını inceledik üzerinde düşündük vs. Tabi sıra bana gelince işler değişti. Benim aklımda çok özel bir yazı yazmak ve herkesin beğenisini kazanmak vardı.


 Olaylar sırasıyla (en azından benim açımdan) şöyle gelişti. Haftasonu toplanınca Mustafa hocam “Haftaya senin yazını inceleyelim.” dedi ben de “Tamam.” dedim. Özel bir yazı yazacağız ya güya derin derin düşünüyorum. Birkaç gün düşündüm, çünkü yazı işi sona kalırsa yetişmeyeceğini biliyordum. Bu arada gerek evdeki arkadaşlarım gerekse okuldaki arkadaşlarım “Ya Ömer hayırdır bir sıkıntı mı var?” veya “Seni bu aralar iyi görmüyorum.” falan diyorlar. Ben de geçiştiriyorum “Yok iyiyim.” falan diyorum ama iyi değilim çünkü yazıya konu bulamamışım bir yandan o hafta o kadar yoğundum ki başımı bir türlü derslerden başımı kaldıramamışım bir yandan neyse. Başta söylemeyi unuttum ama ilahiyat ikinci öğretimim.


 Şimdi "Zaten ikinci öğretim okuyormuşun nasıl vakit bulamadın?" demeyin hemen anlatıyorum. Benim Kuran dersim zayıf hatta hiç ezberim yok, kıraatım eh işte. Baktım böyle olmuyor sabahları da boş oluyorum diye bir hocayla anlaştım. Bana ve yanımda bir arkadaş daha var kuran okutuyor, arapçada yardım ediyor. Öyle olunca ben sabahçı arkadaşlarla beraber kalkıp yaparsam kahvaltı yapıp onlar üniversiteye ben de arkadaşımla beraber (o da benle aynı durumda) camiye hocanın yanına gidiyoruz. Eve gelip hazırlıklarımızı yapıp okula gidiyoruz. Kısa bir hesap yaparsam sabah dokuzdan akşam dokuza hatta bazen ona kadar doluyum. Yazıyı yetiştireceğim ama sabah daha erken kalkamıyorum, ders aralarında da vakit hiç yetmiyor, akşam (hatta gece diyelim) eve gelince kılımı kıpırdatacak halim kalmıyor... 


Her neyse cumartesi günü geldi çattı. Bir yandan Whatsapp grubundan mesajlar geliyor işte “Yazıya noldu? Yazı gecikti?” falan gibicesinden. Ben de birazdan paylaşırım şuan evde değilim diyorum derken çarşıda işimi bitirdim eve geldim bu sefer de “Akşam evde sohbet var.” dediler haydaaa. “Ne sohbeti?” demeye kalmadan evi temizliyoruz, eve çeki düzen veriyoruz. Sohbet dediysem de vakıf evinde kalıyoruz, sağolsun orada bizimle ilgilenen abiler ile haftada bir veya iki haftada bir sohbet/muhabbet ediyoruz. Onlar bir iki kelam bir şeyler okuyor biz de istifade etmeye çalışıyoruz. Ben bir yandan telefondan yazı yazıyorum bir yandan sohbeti dinliyorum derken yazıyı bitirip yolladım ama sevincimden havalara uçuyorum.  


Ertesi gün sabah toplandık ettik. Ben bir yandan kendi yazdığım yazıyı okuyorum diğer yandan ekip olarak paragraf paragraf inceliyoruz. Yazım yanlışım fazla yoktu ama paragraflar arasında anlam bütünlüğü, konunun hakimiyeti, konunun ele alınış biçimi ve özellikle yazının sonuca bağlanması derken pek beğeni alamadım. İşe başlarken de “Ömer bak en ince ayrıntısına kadar mı inceleyelim yoksa üstün körü fazla kurcalamadan mı inceleyelim?” diye sordular işleri rast gelsin. Artistlik ya ben de “Yok hocam/arkadaşlar ben kendime güveniyorum.” dedim ve sonunda moraller sıfır... Belli etmemeye çalışıyorum ama  o kadar çok eleştiri geldi ki benim yazma hevesim komple kaçtı. Orada sağolsun Ahmet abi "Bak Ömer, yazı yazarken şunlara dikkat etmelisin şöyle yapmalısın." gibi uyarılarda bulunda onun şu söylediği üzerine tam 3 ay düşündüm. Dedi ki “Sen bu yazının türünü ne olarak belirledin? Deneme mi makale mi ne bu?” Ben hiç öyle düşünerek yazmadım ki. Tek o yazı için değil, genel olarak yazının türü şu olsun deyip yazmadım hiç. O “Bu yazının türü ne ona göre eleştireceğim?” dedi. Ben de “Herhangi bir tür belirlemedim gönlümden nasıl geçtiyse öyle yazdım abi.” dedim. Sonra bu yazdığımın deneme olabileceğini hatta belki de söyleşi olabileceğinden falan bahsetti ve fazla üstelemeden geçti. Mustafa hocam da “Kimi insanlar bir yazı üzerine aylarca düşünürler, onu sürekli düzelte düzelte kendince yanlış olan yerleri silerek yazarlar. Kimileri ise kağıt kalemin veya bilgisayarın başına geçer geçmez yazar bitirirler sen hangisisin?” dedi. Ben daha önce bunların üzerine de hiç düşünmemiştim ama artık biliyorum ki ben yazılarımı bir oturuşta yazan ve bir yarışmaya yahut özellikle bir konu hakkında yazmadıkça tür ayırt etmeden gönlümce elimin dilimin yettiğince yazan birisiyim. En azından şimdilik bu böyle. Yazıyı yayınlamadan önce birkaç defa gözden geçiriyorum o kadar.


Bir musibet bin nasihattan iyiymiş derler, hakikaten öyle.  Yaklaşık iki senedir yazı yazıp “Oldum artık, bu iş tamam!” derken yarı profesyonelliğe bile geçmek isteyince tökezledim. Belki hayatımdan 3 ay gitti ve bu giden zamanda hiç yazı yazmadım ama bu işi de çözdüm.


 O yazının orijinal halini de aceleye gelmemiş halini de yayınlayacağım. Beklemede kalın.



Kayseri/Melikgazi 16.08.2018




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ZERMEKTUP - KUTLU YALNIZLIK

ZERMEKTUP - SERÇE

BÜYÜK İNSANLAR KÜÇÜK DERTLER